6 Aralık 2012 Perşembe

Şeb-i Aruz Haftasında Hz. Mevlana ve Ateşbaz Veli Anısına Konya Kentplaza AVM Mantı Keyfi'nde İnovatif "Dere Mantı" Sunulacak


Mantı Keyfi Anadolu’nun kültür ve lezzetlerinden beslenerek Franchise sistemle inovatif ürün ve sunumlar yaparak yükseliyor.. Konya  Kentplaza  deki Mantı Keyfi'nde  sunulmak üzere sadece Hz. Mevlana ve  O’nun Aşçıbaşı Ateşbaz Veli anısı için Dere Mantı imal edildi Mantı Keyfi mutfağında. Dere Mantı’nın hamuru  dere otlu,  içi tavuk eti, un, tuz, su, soğan, karabiber ve benzerleri ile sevgi, hoşgörü, tevazu, sabır, bilim daha fazlasını  içeriyor. 
Ürün tanıtımı ve Şeb-i Arus, Hz. Mevlana, Ateşbaz Veli konularına dikkat çekmek için hafta boyunca promosyon ile Kutu Kola İçecek ve Dere Mantı 11 TL yerine 8.50 TL’den satılacak. Şeb-i Aruz Haftası’nda (7-17 Aralık 2012) ve sonrasında bu ürün sadece Konya  Kentplaza  AVM Mantı Keyfi şubesinde müşteriye sunulacak.
Mantı Keyfi Anadolu’nun kültür ve lezzetlerini ürün ve marka ile birleştirme gereğine dikkat çekiyor bu çalışma ile. 

MANTI KEYFİ KONYA KENTPLAZA AVM ADRES VE TELEFONU:
Bedir Mah. Ataseven Cad. Kent Plaza AVM No: 2/246 Selçuklu 42100 KONYA
Tel : 0332 501 02 03 www.mantikeyfi.com


HZ. MEVLANA DERGAHININ BAŞ AŞÇISI ATEŞBAZ VELİ YAZILI VE RECETELİ DÖKÜMANLAR İLE TÜRK MUTFAĞININ TEMEL TAŞLARINDANDIR
Ateşbaz-ı Veli ( .... - 1285) Ateşbaz-ı Veli, Hz. Mevlana’nın muasırı olup, esas ismi Şemseddin Yusuf, babasının adı ise İzzeddin’dir. Ateşbaz-ı Veli olarak ün yapmış ve gönüllerde taht kurmuştur. Ateşbaz-ı Veli’nin Baha Veled’le birlikte Belh’ten veya Karaman’dan geldiği, dergahta yetiştiği ve aşçılık yaptığı rivayet edilir. Ateşbaz, ateşle oynayan demektir. Onun Hz. Mevlana ve Mevleviler arasında önemli bir yeri vardır. Ateşbaz makamı bir terbiye ve eğitim makamıdır.

Ateşbaz Veli ile ilgili pek çok menkıbe anlatılır. Bunlardan birisi şöyledir: Bir gün, dergahın mutfağında yemek pişirmek için odun kalmamıştır. Dergahın aşçısı olan Ateşbaz Veli, durumu Hz. Mevlana’ya bildirince Hz. Mevlana Latife yollu, “Odun kalmadıysa ayaklarını kazanın altına sok da yemeği onunla pişir.” der. Ateşbaz için şaka da olsa emir emirdir. Mutfağa gider, ayaklarını kazanın altına sokar ve parmak uçlarından çıkan ateşle yemeği pişirir. Büyükler arasında açık keramet ızharı hoş karşılanmadığından Mevlana, bu duruma muttali olunca, hoşnutsuzluğunu “Hay ateşbaz hay” diyerek ortaya koyar.

Ateşbaz Veli’nin türbesi, Havzan semtinin üst tarafında, Yeni Meram yolu üzerinde, SSK Hastanesi’nin güneydoğusunda bulunmaktadır. Türbe klasik Selçuklu kümbetleri tipindedir. Kesme taşlardan sekiz köşeli gövdesi üzerine, tuğla ile örülmüş sekizgen piramit külah oturur. Türbenin kıblesinde küçük pencere üzerindeki kitabesi şöyledir: “Bu kabir, kutlu şehit rahmetli İzzeddin oğlu, milletin ve dinin güneşi Yusuf Ateşbaz’ın kabridir. 684 yılı Recep Ayının ortasında Allah’ın rahmetine kavuştu. Allah yarlığasın”

HZ MEVLANA (1207-1273) “HAMDIM, YANDIM PİŞTİM” VE “KİM OLURSAN OL YİNE GEL” SÖZ VE FİKRİ İLE EN ÇOK BİLİNİYOR
Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi'nin Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna'nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında "Bilginlerin Sultânı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled'tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur.

Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'den ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'I-Ulemâ 1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'den ayrıldı. Sultânü'I-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaştılar. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.

Sultânü'I Ulemâ Nişabur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâ'be'ye hareket etti. Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldiler. Karaman'da Subaşı Emir Mûsâ'nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler.

1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldılar. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun'u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.

Bu yıllarda Anadolu’nun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti'nin egemenliği altında idi. Konya'da bu devletin baş şehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi. Alâeddin Keykubâd Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi.

Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni ikametlerine tahsis ettiler.

Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak, Selçuklu Sarayının Gül Bahçesi seçildi. Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'ndaki bugünkü yerine defnolundu. Sultânü'I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.

Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems'de "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü.

Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar.

Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk' ın rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını Mevlâna'nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine, Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırdı.

Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.


HZ. MEVLANA’NIN ÖZLÜ SÖZLERİ
Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
Eşekten şeker esirgenmez ama eşek  yaratılışı bakımından otu beğenir.
Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır.
Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?
Pisler, pisliklerini yapar ama sular da temizlemeye çalışır.
Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür.
Selviyi hür bir halde yücelten, kederi de sevinç haline sokabilir.
Nasıl olur da deniz, köpeğin ağzından pislenir, nasıl olur da güneş üflemekle söner?
Akıl padişahı kafesi kırdı mı, kuşların her biri bir yöne uçar.
Tövbe bineği, şaşılacak bir binektir. Bir solukta aşağılık dünyadan göğe sıçrayıverir.
Korkunç bir kurban bayramı olan kıyamet günü, inananlara bayram günüdür, öküzlere ölüm günü.
Kim daha güzelse kıskançlığı daha fazla olur.
Kıskançlık ateşten meydana gelir.
Dünya tuzaktır. Yemi de istek. İstek tuzaklarından kaçının.
Irmak suyunu tümden içmenin imkanı yok ama susuzluğu giderecek kadar içmemenin de imkanı yok.
Gürzü kendine vur. Benliğini, varlığımı kır gitsin. Çünkü bu ten gözü, kulağa tıkanmış pamuğa benzer.
Eşeğe, katır boncuğuyla inci birdir. Zaten o eşek, inciyle denizin varlığından da şüphe eder.
Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir.
Oruç tutmak güçtür, çetindir ama Allah'ın kulu kendisinden uzaklaştırmasından, bir derde uğratmasından daha iyidir.
Birinin başına toprak saçsan başı yarılmaz. Suyu başına döksen, başı kırılmaz. Toprakla, suyla baş yarmak istiyorsan, toprağı suya karıştırıp kerpiç yapman gerek.
Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana, içinde inci vardır.
Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir. Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır.
Bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler?
Bülbüllerin güzel sesleri beğenilir de bu yüzden kafes çeker onları. Ama kuzgunla baykuşu kim kor kafese?
Meyve ekşi bile olsa, olmadıkça ona ham derler.
Her dil, gönlün perdesidir. Perde kımıldadı mı, sırlara ulaşılır.
Aşıkların gönüllerinin yanışıyla gözyaşları olmasaydı, dünyada su da olmazdı, ateş de.
İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyadan? Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir.
O dağa bir kuş kondu, sonra da uçup gitti. Bak da gör, o dağda ne bir fazlalık var ne bir eksilme.
Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.
Gördün ya beni gamdan başka kimse hatırlamıyor, gama binlerce defa aferin.
Nefsin, üzüm ve hurma gibi tatlı şeylerin sarhoşu oldukça, ruhunun üzüm salkımını görebilir misin ki?
Şu dünyada yüzlerce ahmak, etek dolusu altın verir de, şeytandan dert satın alır.
Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.
Sen diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı hiç?
Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır.
Ehil olmayanlara sabretmek ehil olanları parlatır.
Leş, bize göre rezildir ama, domuza, köpeğe şekerdir, helvadır.
Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır.
Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?
Pisler, pisliklerini yapar ama sular da temizlemeye çalışır.
Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür.
Selviyi hür bir halde yücelten, kederi de sevinç haline sokabilir.
Nasıl olur da deniz, köpeğin ağzından pislenir, nasıl olur da güneş üflemekle söner?
Akıl padişahı kafesi kırdı mı, kuşların her biri bir yöne uçar.
Tövbe bineği, şaşılacak bir binektir.
Bir solukta aşağılık dünyadan göğe sıçrayıverir.
O beden testisi ab-ı hayatla dopdolu, bu beden testisi ise ölüm zehiri ile.
İçindekine bakarsan padişahsın, kabına bakarsan yolu yitirdin.
Genişlik, sabırdan doğar.
Korkunç bir kurban bayramı olan kıyamet günü, inananlara bayram günüdür, öküzlere ölüm günü.
Kim daha güzelse kıskançlığı daha fazla olur.
Kıskançlık ateşten meydana gelir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder